105/B) HULUSİ (rh) ABİDEN YİRMİBİRİNCİ LEM’A (İHLAS) /BİRİNCİ VE İKİNCİ DÜSTURLAR DERS – 2

Yirmibirinci Lem’a

İhlas hakkında

(Onyedinci Lem’anın Onyedinci Nota’sının yedi mes’elesinden Dördüncü Mes’elesi iken, ihlas münasebetiyle Yirminci Lem’anın İkinci Nokta’sı oldu. Nuraniyetine binaen Yirmibirinci Lem’a olarak Lemaat’a girdi.)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَلاَ تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ رِيحُكُمْ ٭ وَ قُومُوا لِلّٰهِ قَانِتِينَ ٭ قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكَّيهَا وَ قَدْ خَابَ مَنْ دَسَّيهَا ٭ وَلاَ تَشْتَرُوا بِآيَاتِى ثَمَنًا قَلِيلاً

Hulusi Bey: Ayrı ayrı yerlerden ayetler, parça parça. Evet.

-: Ey âhiret kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur’aniyede arkadaşlarım! Bilirsiniz ve biliniz:

Hulusi Bey: Ahiret kardeşlerim diyor. Yani Kur’an kardaşları, Kur’anda اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ diyor. Demek ki iman noktasından kardaşlara, ahiret kardeşim denilmesinde isabet var, hata yok.

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ

-: Ey âhiret kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur’aniyede arkadaşlarım!

Hulusi Bey: Hizmet-i Kur’aniyede arkadaşlarım! Yani ben de Kur’anın hizmetindeyim, sizler de Kur’ana hizmet edersiniz. Bu cihetle arkadaşlığımız var. Uhrevi kardaşlığımız, hizmet arkadaşlığımız var. Evet.

-: Bilirsiniz ve biliniz:

Hulusi Bey: Bilirsiniz cahil değilsiniz, size cahilliği yakıştırmam. Bilirsiniz amma bir kerede benden duyunuz. Biliniz. Evet.

-: Bu dünyada, hususan uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas,

Hulusi Bey: Bu dünyada,

-: Hususan uhrevî

Hulusi Bey: Yani bu dünyada da en mühim esas. Hele hususen, tahsisen uhrevi hizmetlerde. Evet, en büyük esas

-: En mühim bir esas,

Hulusi Bey: En mühim bir esas,

-: En büyük bir kuvvet,

Hulusi Bey: İşte onları böyle parça parça hepsinin karşısına cevap vereceksin. Bir sual gibi sorulsa ne diyeceğiz? En mühim bir esas ihlastır.

-: En büyük bir kuvvet ?

Hulusi Bey: İhlasdır.

-: En makbul bir şefaatçı,

Hulusi Bey: En makbul bir şefaatçı? İhlasdır. Şimdi hatıra geldi. Şefaatcı şeysinden. Kur’an hem şafiidir, hem müşafi. Hem şefaat edecek, hem şefaatı reddedilmeyecek, kabul edilecek. Kur’an hizmetinde olanların, mademki O’na hizmet ediliyor, Kur’ana hizmet ediliyor. Öyle ise Kur’an ne yapacaktır? Şefaat edecektir. Eğer ihlaslı, ihlası elde edersek, ihlasa muğayir harekette bulunmazsak, Kur’an bizim şefaatçimiz olacaktır.

-: En metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarîk-ı hakikat, en makbul bir dua-yı manevî, en kerametli bir vesile-i makasıd, en yüksek bir haslet, en safi bir ubudiyet: İhlastır.

Hulusi Bey: Bunların hepsi ihlasa bağlı. Evet.

-: Madem ihlasta mezkûr hâssalar gibi çok nurlar var ve çok kuvvetler var. Ve madem bu müdhiş zamanda ve dehşetli düşmanlar mukabilinde

Hulusi Bey: Zaman dehşetli ha yaa. Müdhiş düşmanlar var. Onlarında karşısındayız. …. Evet.

-: Ve şiddetli tazyikat karşısında

Hulusi Bey: Tazyikat da var mı? Yani istediğiniz gibi okuyabilirsiniz, konuşabilirsiniz, vicdan hürriyeti vardır. Herkes istediği gibi konuşur, istediği şeyi yazar. Var mı? Ama anayasada var yahu. Valla isterse baba yasada da olsun. Tatbikatta yok. Hem maalesef olmayan şey, bu Kur’an, iman, nur. Nur dedi mi tüyleri ürperiyor. Tüyleri ürperten bir nur. Aman ya Rabbi! Yahu nurdan bahsedilirse tüyleri ürperiyor herifin yahu. Peki.

-: Ve savletli bid’alar, dalaletler içerisinde

Hulusi Bey: Bid’alar. Sünnete muhalif ne çıkmışsa, şeriatın ahkâmına muğayir her ne şey ortaya sürülmüşse onların adı nedir? Bid’adır. Bu bid’alarla iştigal nispetinde nereye gideriz? Hı? “Küllu bid’atin dalaleh” Azıp, sapmaya doğru gider. Evet.

-: Bizler gayet az ve zaîf ve fakir

Hulusi Bey: Efendim!

-: Bizler gayet az ve zaîf ve fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde,

Hulusi Bey: Şimdi bu yazının yazılması zamanı Risale-i Nur’un yedi, sekiz yaşındaki zamanı. O zaman hakikaten az. Öyle ise şimdi bunu okumaya ne lüzumu var? Ne diyelim? Soruyor. Meraklı adam. Diyor ki: Maşaallah diyor, yahu nereye gitsek, ben nurçiyem diyen şey çıkıyor karşıma.

-: Elhamdülillah Beş, altı, yedi milyon var.

Hulusi Bey: E peki, şimdi nerde bu? Biz gayet az..

-: Ve zaîf ve fakir. Nüfusa göre yine de az sayılırız.

-: Nüfusa göre otuzbeş milyonda yedi milyon olmuş, ne olacak efendim.

Hulusi Bey: Yedi milyon yok canım.

-: Vardır, var efendi hiç merak etme var.

Hulusi Bey: Canım ehl-i insan var, ehl-i iman var ama. Aman boş veer. Bu tahrir nüfusa geçmiyor ki bu şekilde. Öyle bir hane koymuşlar mı, nurçi tabiratı nurçi? Sen nurçi misin?

-: Olmaya çalışıyorum duanızın himmeti ile.

Hulusi Bey: Ne?

-: Olmaya çalışacağım inşâallah.

Hulusi Bey: Olmaya?

-: Çalışacağım

Hulusi Bey: Ya ne yapıyorsun şimdi?

-: Gayret sarf ediyorum.

Hulusi Bey: Evet, evet şimdi talebe, birinci sınıfta da talebe, son sınıfta da talebe. İlkokulda da talebe, üniversitede de talebe. Yine talebe. Biz güya yüksek rütbe sayılacak rütbeye çıktık yine kursa gidiyorduk. Yine oluyorduk talebe. Şimdi faraza, askerlikte orgeneralden yüksek rütbe yok, mareşal defterde var. Allah hidayet versin orgeneralden birine Risale-i Nur dairesine girse, üstad olarak mı girer?

-: Talebe olarak

Hulusi Bey: Haaa. O iş başka. Orgenerallik işi başka, bu dairedeki mertebesi talebeliktir. Evet, peki efendim!

-: Bizler gayet az ve zaîf ve fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde, gayet ağır ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur’aniye omuzumuza ihsan-ı İlahî tarafından konulmuş;

Hulusi Bey: İhsan-ı İlahî olarak konulmuş.

DEVAMI VAR.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top