105/A) HULUSİ (rh) ABİDEN YİRMİBİRİNCİ LEM’A (İHLAS) /BİRİNCİ VE İKİNCİ DÜSTURLAR DERS – 1

Hulusi Bey:

اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ عَيْنِ الْعِناَيَةِ كَنْز ِالْهِداَيَةِ اِماَمِ الْحَضْرَةِ اَمِينِ الْمَمْلَكَةِ طِراَزِ الْحُلَلِ ناَصِرِالْمِلَلِ تاَجِ الشَّرِيعَةِ سُلْطاَنِ الطَّرِيقَةِ بُرْهاَنِ الْحَقِيقَةِ زَيْنِ الْقِياَمَةِ شَمْسِ الشَّرِيعَةِ شَفِيعِ اْلاُمَّةِ عاَلِى الْهِمَّةِ كاَشِفِ الْغُمَّةِ يَوْمَ الْقِياَمَةِ سِراَجِ الْعاَلَمِينَ.

اَللّٰهُ عاَصِمُهُ وَ جِبْرِيلَ عَلَيْهِ السَّلاَمُ خاَدِمُهُ وَالْبُرَاقُ مَرْكَبُهُ وَقاَبُ قَوْسَيْنِ مَقاَمُهُ وَالْمَعْبُودُ مَقْصُودُهُ شَمْسُ الضُّحَى بَدْرُ الدُّجَى نُورِ الْهُدَى خَيْرِالْوَرَى اِماَمِ الْمُتَّقِينَ اَصْفَى اْلاَصْفِيَآءِ مُحَمَّدِنِ الْمُصْطَفَى صَلَّى اللّٰهُ تَعَالَى عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ قِبْلَةِ الْعاَرِفِينَ وَكَعْبَةِ الطَّآئِفِينَ وَحَبِيبِ رَبِّ الْعاَلَمِينَ وَعَلَى اَلِهِ وَاَصْحاَبِهِ وَ عِتْرَتِهِ الطَّيِّبِينَ الطَّاهِرِينَ وَسَلِّمْ تَسْلِيماً كَثِيراً ياَ رَبَّ الْعاَلَمِينَ اَمِينَ.

Şu takvim yaprağını oku

-: Kendisinde gördüğü fazilet kadar, sende fazilet tanımayan hiç kimse ile dost olma. Kendisinde gördüğü fazilet kadar, sende fazilet tanımayan hiç kimse ile dost olma.

Hadis-i şerif meali.

Hulusi Bey: Bir daha oku.

-: Kendisinde gördüğü fazilet kadar,

Hulusi Bey: Gördüğü fazilet kadar. Evet.

-: Sende fazilet tanımayan hiç kimse ile dost olma.

Hulusi Bey: Nedir, ne anladın? Ne anladık?

-: Kendisini devamlı faziletli.

Hulusi Bey: Ne gibi? Faziletli mi diye?

-: Kendisini faziletli gösteren kimse ile

Hulusi Bey: Ne gibi yani?

-: Her hususta efendim.

Hulusi Bey: Kendinde üstünlük görüyor. O alamet-i kibirdir, alamet-i gururdur. Yani yalnız fazilet kendisine mahsus. Bilen o, anlayan o, sevilen o. “Böyle kimse ile hiç dostluk etme” diyor hadis meali. Demek kendisini beğeniyor. Başkasını?

-: Beğenmiyor.

Hulusi Bey: ‘Menem, dîger-nîst’ Evet, kendisıni beğenen

-: Başkasını beğenmez

Hulusi Bey: Başkasını beğenmeyen ile dost olma. E şimdi diyecek misin sen kendini beğeniyorsun onun için seninle dost olamam? Ben tatbikat yapmak için söylüyorum yani. Bir adam gördün ki kendisini beğeniyor, gelip gidiyor da. Sen kendini beğeniyorsun bizim aramıza girmezsen iyi edersin. Nasıl diyeceksin? Yap tatbikatını.

-: Ondan uzaklaşırız efendim halen.

Hulusi Bey: Dost olmayacaksın.

-: Dost olmayacağız. Kendisinin sevilip sayılmadığını bilse elbette ki girmez.

Hulusi Bey: Pirpirim hikâyesi. Deli Hacının pirpirim hikâyesi gibi de olur ama. O da her zaman olmaz, neyse. Neyimize mağrur olacağız? İyilikse مَٓا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِۘ

Bunu böyle bildikten sonra, kendisinde ki iyilik, Allah’ın bir lütfu olduğunu anlayan kimse neden dolayı gururlanır? Nesine? Nezaket icabı her meşreb sahibi ile görüşülür. Fakat sevmek, sevilmek o ayrı bir şeydir. Şimdi hürmet istenilir mi, verilir mi? Derslerimize gel ha. Misal ordan alacağız.

-: Verilir.

Hulusi Bey: Hürmet, beni sev. Beni sevmelisiniz. Niye, ne mecburiyet. Ekmek elden su gölden, seni seveceğiz. Neden? Hiçbir mecburiyet yok. Demek ki bu işler istenilmez, verilir. İnsan insanı sever mi, neden dolayı sever? Neden dolayı sever?

-: Güzel ahlakından dolayı.

Hulusi Bey: Şimdi insan, yan yana duruyor iki tane. Sende üçüncü şahıs olarak karşıdan geldin. Hangisini seversin?

-: Ahlakı en güzelini.

Hulusi Bey: Hiç tanımıyorsun yahu.

-: Simasında İslam’ın alameti hangisinin fazla ise onu insan sever.

Hulusi Bey: Başında ikisinin de lengerli şapka (fötr) var. İş tatbikatta yahu, hocalık bu işte. Ne yapacaksın? Memleketimiz Müslüman memleketi olduğundan ve şapka kanunu ile başa o devletin belası koyulduğundan dolayı her Müslümanın başında da o kuşun bulunması ihtimali kuvvetlidir. Ne yapacaksın?

-: Sünnet-i seniye ye uygun alameti var mı?

-: Selam ver.

-: Selamı alıyor.

Hulusi Bey: Şu memleket halkından olması muhtemeldir. Ne verirsin? Essalamu Aleyküm dersin. Birbirilerine bakar tebessüm ederlerse dersin bunlar vahşidir. Benim dilimden anlamadılar. Ne müşkül zamanı yaşıyoruz. Bak iş tatbikata dökülünce, o kadar. Şimdi bizim zamanımızda akaid kitaplarında, şimdi söyle bakayım ha, nasıl söyleyesin? Zünnar kuşanan, şapka giyen, şarap içen nedir? Kâfirdir. Şimdi bunlar çalışıyor mu bu?

-: Çalışıyor ikisi de efendim.

Hulusi Bey: Bu zamanda ne diyeceksin? Bu zamanda ne diyebilirsin? Ben bir zaman Urfa’da iken daha vazifede iken. Tekel bakanı gelmişti. Tekel değil, o zaman inhisar. İnhisar vekili. Bu milleti sevmek ancak bu zıkkımın pekini içmekle olur. Yani o şey ya, kendisi de zaten kokuyor. Kokusu üstünde. Çiçek gibi kokmuyor, işte ne gibi koktuğunu bilin. Şimdi bu adam tekel bakanı, bu günkü tabiriyle. Ondan sonra bir idare ki onun haram olduğunu söylemek değil, reklamını yapar. Elaziz şarabını methediyor, inhisar vekili. Şimdi her şey böyle olsun diyor. Yani orta yere saçalım, öbür tarafta da serhoş olup rezalet çıkarırsan o zaman kanun yakana yapışır. Rezalet tabiri kanun da var. Fakat sarhoş olur, yerde yuvarlanır köpekler üstüne ….ler, ondan dolayı kimse ona ceza vermez.

Hulusi Bey: Ona ceza vermez. Fakat içkiyi fazla kaçırırsa, ondan sonra rezalet çıkarırsa, kanuni tabiriyle o zaman savcılık işe el kor. Niye bunu açtın yani. Niye burayı açtırdın bana mübarek adam. Bu açılacak bir bahis değildi, ama geldi işte. Buyur.

-: Bir de ayet meali

İyilik ve takva yolunda yardımlaşın, günah ve taşkınlık yolunda yardımlaşmayın.

Hulusi Bey: Nedir?

-: Allahtan korkun çükü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.

Hulusi Bey:

اَسْتَع۪يذُ بِااللّٰهِ٭وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰىۖ وَلاَ تَعَاوَنُوا عَلَى اْلاِثْمِ وَالْعُدْوَانِۖ

-: Maide iki

Hulusi Bey: Evet, evet. İkinci ayetinde sonunda.

وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰىۖ وَلاَ تَعَاوَنُوا عَلَى اْلاِثْمِ وَالْعُدْوَانِۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ

-:“Yardım Sandığı” diyor, efendim.

Hulusi Bey: Ne?

-: Karşılıklı yardım sandığı.

Hulusi Bey: O da Hindistan’da teşekkül etmiş, orayı okudum. Oku bir ibret şeysidir, levhasıdır.

-: Karşılıklı Yardım Sandığı: Müslümanların birbirleriyle iyi işlerde yardımlaşmaları Kur’an-ı Kerimin Maide süresinin 2. Ayetinde açıkça, diğer yerlerde dolayısı ile emredilmektedir. Bugün âlem-i İslam da birçok insan yeteri kadar helal sermaye bulamadığından ticari, sina-i birçok hayırlı işi yapamamaktadır. Hatta dar gelirli birçok Müslüman zaruri ihtiyaçlarının temini için gerekli olan ödüncü bulamamakta ve dolayısıyla çeşitli kötü cereyan ve müesseselerin önüne atılmaktadır. Bunun çaresini arayan Hindistan Müslümanları “Karşılıklı Yardım Sandığı” adıyla bir teşekkül kurmuşlar ve bunu sistemleştirmişlerdir. Bu sistem bir asırdan beri Haydarabad beldesinde tatbik ediliyor. Başlangıcı şayan-ı dikkatdir. Seyyid Ömer adında menfaat güdmemesi ve takvası sebebiyle nüfus kazanmış büyük bir mutasavvıf şeyh vardı. Tilmizlerinin iktisadi ihtiyaçlarını ıslah etmek istiyordu.

Bayramda kendine kurban derileri getiriyorlardı. Bunları fakire harcamak için yerine faizsiz olarak onlara ikraz ediyor, sayıları gittikçe çoğalan ihtiyaç sahiplerine yardım edebilmek maksadı ile aylık cüz’i taksitlerle tevzi ettiriyordu. Kendisine murabahacı, faizci bankalara muhtaç kalmamak için emaneten para da veriyorlardı. Emanet edenlerin rızası ile bu parayı da kısa vadeli olarak ikraz ediyordu. Böylece sermaye dolaşıyordu. Bu müessese halen oğulları ve torunları tarafından idame ettiriliyor. Mühim meblağlara sahiptir. Haydarabad’da bu müesseseden başka birçok faizsiz para ikrazı teşekkülü vardır. Muhammed Hamidullah.

Hulusi Bey: O halife. İltica etmiştir.

-:

اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ ٭ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Bu Lem’a lâakal her onbeş günde bir defa okunmalı.

Hulusi Bey: Ama okunmalı. O der, biz de aylar geçer bir defa okumayız. Lâakal diyor, lâakal en az demek Türkçe. Evet.

DEVAMI VAR.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top